
Paris’te yaşayan tasarımcı Alican İçöz'e sorular sormak üzere, en son Urart için takıntılı aşktan ilham alarak hazırladığı koleksiyonu da bahane ettik. Tasarımın sırtarı hakkında en merak ettiklerimizi sorduk. ELLE: Neden tasarımcı olmaya karar verdiniz? Alican İçöz: Aslında daha önce moda fotoğrafçısı olmak istiyordum. Lise 1’de Mark Testino'nun, Londra’daki Portraits sergisine gittikten sonra karar vermiştim. Bir süre ders aldıktan ve çok başarısız olduğumu gördükten sonra vazgeçtim. Beni başta ilgilendiren işin imaj ve görsel kısmıydı ama daha sonra görselliği en iyi işin başından kontrol edebileceğimi anlayınca tasarıma yöneldim.
Genç Tasarımcı Alican İçöz
ELLE "Karar" verdiğinizde neler oldu? Bunu gerçekleştirebilmek için nasıl bir plan yaptınız? Alican İçöz: Yapılmaması gereken birçok şeyi ve yapılması gereken birkaç şeyi yaptıktan sonra işler rayına oturdu. İstemek, çekinmemek ve severek üretmek çok önemli bu işte. Hayal ettiğim her yerde staj yaptım, planladığım tek şey buydu. ELLE; Bu manoda hayatınızdaki dönüm noktası veya noktaları neler? Alican İçöz: Paris'e ilk geldiğim sene zamanının en yaratıcı PR ajansı Totem'de Staj yapmam ve Margiela'da çalışmam sanırım dönüm noktalarıydı. ELLE; Tasarım zor bir alan mı? Fark edilmek ve fark yaratmak için neler gerekiyor?
Genç Modacı Alican İçöz
Alican İçöz: Kolay bir alan değil ama eninde sonunda, bizzat Martin Margiela'nın da dediği gibi, birkaç metre paçavra ya da taşla uğraşıyoruz. Her ne kadar bir kıyafet ya da lakının bir insanın hayatını değiştirebileceğine gerçekten inansam da bu işi yaparken kendini çok ciddiye alanları gülünç buluyorum. Her iş gibi tasarımda da başarılı olmak için çok çabalamak gerek ama herkesin başarı anlayışı kendine. Bence en önemlisi kendi vizyonunu ve görüşünü bulmak ve buna sadık kalarak kendini yenilemek. Üstüne biraz da sebat gösterirseniz devamı geliyor. ELLE: İlk koleksiyonunuzu hazırlarken neler yaladınız? A Alican İçöz: Bolca sinir krizi! ELLE: Bir tasarımcının "çalışma günü" nasıldır? Alican İçöz: Kendi adıma söyleyebilirim ki her an her yerde çalışıp aslında hiçbir zaman çalışmıyorum. Bu şizofreni hem yorucu hem de çok keyifli.